31 Mayıs 2010

YAG YAKAN SEBZE VE MEYVELER

Payaya: Sindirim sistemini aktive ediyor.

Ananas: Sindirim sistemini güçlendiriyor.

Karpuz: Kalori açısından oldukça fakir bir meyve. Vücuttaki fazla suyun dışarıya atılmasını sağlıyor.

Kuşkonmaz: Vücuttaki fazla suyu dışarıya atan en etkili sebze.

Patates: Bağ dokusunda birikmiş olan fazla suyu içeriyor.

Enginar: Vücuttaki fazla suyu dışarıya atıyor ve tuzun olumsuz etkilerini en aza indiriyor.

Domates: İçeriğindeki C vitamini cildi sıkıştırıcı etki gösteriyor.

Kereviz: Böbreklerin işlevini güçlendiriyor ve toksik maddelerin dışarıya atılmasını sağlıyor.

Brokoli :Vücut ısısını artırarak yediklerinizi çabuk yakmanızı sağlar

Bürüksel lahanası :Hem çözünür posa hem de çözünmez posa olmak üzere yüksek posa içeriğine sahiptir. Bu sayede tokluk hissi vererek açlığı dengeler

Havuç :Kansere karşı etkili olduğu gibi cildin kurumasını da engelliyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Kereviz:A, B ve C vitaminleri ile başta fosfor olmak üzere çinko, bakır, mangan ve selenyum minerallerini içerir.

Salatalık :İdrar söktürücü ve kanı temizleyicidir. Bağırsakları yumuşatır ve kabızlığı giderir.

Patlıcan:
A, C ve B vitaminleri ile kalsiyum, fosfor ve demir mineralleri içerir.Bağırsakları yumuşatır ve idrar söktürür

Kıvırcık salata:
Kalsiyum minerali ile A ve C vitaminleri açısından zengin bir sebzedir. Ayrıca B, D, E vitaminleri ve demir, sodyum, bakır, iyot, fosfor ve çinko mineralleri içerir. Sindirimi kolaylaştırır. İdrar söktürücüdür. Kabızlığı giderir. Vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur

Ispanak :
Sindirimi kolaylaştırır. İdrar söktürücüdür. Hemoroite (Basur) iyi gelir.

Kabak:
İdrar söktürür ve kabızlığı giderir. Mide ve bağırsakları yumuşatır.

YESIL CAYIN FAYDALARI

YEŞİL ÇAY:Kanserden korumaktan tutunda kolesterolü, tansiyonu dengelemeye kadar pek çok yararı olan yeşil çay aynı zamanda zayıflama ve toksin atmayada çok büyük yararı var. Sağlıklı yaşamak için yeşil çayın hayatımızda olması gereklidir. Kanser riskini azaltır.
YEŞİL ÇAYIN FAYDALARI

-Yeşil çay düzenli içilmesi halinde prostat kanseri riskini üçte iki azalmaktadır.
-Yeşil çay deri kanserine yol açan ultroviyole ışınların zararından korur.
-Tümörü küçültür. (Reduces tumors)
-Antioksidandır. (Reduces oxidation by active oxygen)
-Yeşil çaydaki antioksidan E vitaminindekinden 20 kez daha kuvvetlidir. Kolestrolü düşürür.
-Tansiyonu ayarlar.
-Kan şekerini ayarlar.

-Bakterileri öldürürür.
-Grip virüsünü öldürür.
-Ağız kokusunu önler.
-Yeşil çay içindeki kafein sayesinde, Performansı etkiler,yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırır.
-İdrar söktürücüdür. idrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama rejimlerinde kullanılıyor.

-Yeşil çay içindeki C vitamini sayesinde , Stresi azaltır.
-Gribi önleyicidir.
-Yeşil çay içindeki flavonoidler sayesinde , Kan damarlarını güçlendirir.
-Yeşil çay içindeki polisakkaridler sayesinde , Kan şekerini düşürür.
-Yeşil çay içindeki fluorid sayesinde ,Diş çürümesini engeller.
-Yeşil çay içindeki E vitamini sayesinde , Antioksidan olarak rol oynar. Yaşlanmayı geciktirir.
-Yeşil çay içindeki EGCG (Epigallokateşin Gallat) adı verilen kimyasal madde sayesinde,Kanser hücrelerinin gelişmesini önlüyor. Akciğer, mide, bağırsak karaciğer ve deri kanserlerini önleyici etki yapıyor.

-Sigara kullanımının toksik etkisini azaltıyor.
-Yeşil çay içen hamile kadınlar sorunsuz bir doğum gerçekleştirebilirken, sakat çocuk dünyaya getirme riski de azalacak.
-Yeşil Çay Anti enflamatuar, hücre yenileyicidir.
-Arterioskleroz riskini azaltır.
-Damar sertliğinden koruyor. Kılcal damarları büzerek ödem oluşmasını önlüyor.
-Deriyi besler
-Kalp ve dolaşım sistemini olumlu etkiler ve, hastalıklarını azaltır.
-Kemik erimesini engelliyor.
-Kilo verdirir.
-Migreni geçiriyor.
-Sürekli kullanımı, romatizmal hastalıkların tedavisinde fayda sağlar.
-Vücuttaki yağların yakılma sürecini hızlandırarak diyetleri destekler.
-Mide ve barsak problemlerini hafifletir.

COREK OTUNUN FAYDALARINI OGRENELIM

Çörek otu birçok derde dava olduğu bilinmektedir.Her evde mutlaka bulundurulması gerekmededir.Özellikle Çörek otundaki B1, B2 ve B6 vitaminleri, birçok enzimlerin üretiminde önem taşır.Savunma ablukalarını yok eder ve boyun altı bezini; dolayısı ile savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon hastalıklarının riskini azaltır. Bunun yanısıra hücre yenilenmesinde de lüzumlûdur.
- Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini güçlendirir. Selen, vücudun zehirli maddeleri atmasında yardımcı olur.
Çörek otunun faydaları:
-Alerjiyi önler.

-Kan şekerini düşürür.
-Damar hastalıklarını önler

-Hazmı kolaylaştırır.
-Savunma sistemini dengeler.
-Vücuttaki zehirleri süzerek atar.
-İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
-Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.
-Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
-İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
-Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
netenalıntıdır.

23 Mart 2010

almanca video

ALMANCA VIDEO

18 Mart 2010

MUTFAGINIZ ICIN EN GUZEL VE YENI PERDE MODELLERI

MUTFAGINIZ ICIN EN GUZEL VE YENI PERDELER BURDA

14 Mart 2010

KURANDA YAZILI KIZ VE ERKEK ISIMLERI

A ile başlayan isimler
ACAR : Cesur, becerikli
ACER: HZ.İsmail'in annesi
AFRA: Ayin 13.Gecesi, afra binti ubeyde;sahabe hanımlarından
AHSEN: (Ar.) Daha güzel, çok güzel, en güzel. Erkek ve kadın adı
AKAY: Dolunay
ALGAN: Fetheden , alan
ALYADUA: Gökyüzünün yakarışı
ARDA: 1. Hükümdar veya kumandan asası. 2. İşaret olarak yere dikilen çubuk. 3. Meriç ırmağının Edirne yöresindeki önemli bir kolu. 4. Uygur yazılarında geçen çok eski bir Türk adı. 5. Sonra gelen.
AYŞIL: Ay gibi ışıl ışıl
AZRA: Yine iffete tekabül eden, namuslu ve tertemiz kadın anlamındadır. Kirlerden arındırılmış, masum manasında.

B ile başlayan isimler
BARAN: Yağmur
BELİNAY: Cennette peygamber cicegi
BENGİSU: Ebedilik,ölümsüzlük veren su
BEREN: 1. Güçlü, kuvvetli. 2. Akıllı
BERFİN: kardan yapılmış,tertemiz
BERRA: (Ar.). - Doğru sözlü, hayır işleyen kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BERRE: Manası temizleyicidir
BETUL: O’nun nefsani kirlenmelere karşın korunmuşluğunu, iffetli ve onuruna düşkün olduğunu anlamlandırır.
BÜŞRA: Mutluluk getiren haber
BUĞLEM: Cenneti müjdeleyen melek
BURAK: Hz. Muhammed'in Miraç'ta bindiği efsanevi ata verilen isim.

C ile başlayan isimler
CEYLİN: Cennetin kapısı, cennete açılan kapı.

D ile başlayan isimler
DALAN: (Tür.) Er. 1. Biçim, şekil. 2. İnce, narin, zarif.
DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği.
DİDAR: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre. 2. Görme, görüşme. 3. Görüş kuvveti. 4. Açık meydanda
DİREM: (Fars.) Er. 1. Akça, para. 2. Gümüş para
DUHA: (Ar.). 1. Kuşluk vakti. 2. Kur'an-ı Kerim'de 93. surenin ismi. -Kız ve erkek adı olarak kullanılır.

E ile başlayan isimler
EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin.
ECHER: (Ar.) Ka. 1. Son derece güzel kadın. 2. Gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlü.
ECİR: (Ar.) Er. 1. Bir iş ya da emek karşılığı verilen şey. 2. Sevap. 3. Aziz sevgili.
ECRİN: ALLAH'IN hediyesi anlamını taşımaktadır.
EFGAN: (Fars.) Er. - Figan, ağlayıp inleme, feryat.
EFSA: cennet ırmaklarından birinin adı,sihirbaz
ELYESA: (Ar.) Er. - Kur'an-ı Kerim'de adı geçen bir peygamber
EMİN: (Ar.) Er. 1. Korkusuz kimse. 2. Emniyette olan. 3. İnanan, güvenen. 4. İnanılır, güvenilir. 5. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. 6. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. - 7. (Hz. Muhammed (s.a.s) ve Cebrail'in adı.
EMİR: (Ar.) Er. 1. Bir kavmin, bir şehrin başı. 2. Büyük bir hanedana mensup kimse. 3. Peygamberimizin soyundan gelen. 4. Kumandan. 5. Abbasi devletinde başkomutan. 6. Osmanlı devletinde beylerbeyi ve Tanzimat'tan sonra sivil paşalığın ilk derecesi.
EMRE: Aşık, dost, Beylerbeyi, Büyük erkek kardeş.
ENER: (Tür.) Er. - En yiğit, en kahraman kişi
ENSAR: (Ar.) Er. 1. Yardımcılar, muavinler, müdafiler, koruyucular. 2. Medine'ye hicretle Mekkeli muhacirlere yardım eden, Medineli müslümanlara verilen ad. Kur'an-ı Kerim'de çok geçen kelimelerden birisidir. ERAY: Ay gibi parlak, temiz erkek.
ERÇİN: (Fars.) - Merdiven, basamak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
ERVA: (Ar.) Er. 1. Çok güzel genç. 2. Son derece cesur ve yiğit adam.
ERVA: Temiz ahlakli kiz
ESLEM: Allah'a tesim olmak anlamında canım.değerlendirebilirsin.(hem kız hem erkek için olabiliyo)
ESREFUNNISA: Kadınların en şereflisi, hanımların en onurlusu anlamına gelir.
EYÜB: (Ar.) Er. 1. Sabırlı. 2. Dönen, pişman olan, günahlarına tevbe eden demektir. Kur'an'da adı geçen peygamberlerden. Güzel sabır sahibi. Allah'ın imtihanına güzellikle sabredip mükafat ve ihsana ulaşmıştır. -Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak okunur.
EZGÜ: (Tür.) - Makam, hava. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZRA: (Ar.) Ka. 1. Pek fasih, sözü düzgün adam. 2. Beyaz kulaklı siyah at.
EZRAK: (Ar.) - Mavi gözlü. Gök rengi saf ve temiz su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

F ile başlayan isimler
FERMA: (Fars.). 1. Emreden, buyuran. 2. Amir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEYZAN: Çok bereketli,çok verimli
FÜSUN: (Ar.) Ka. - Büyü sihir. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel.

G ile başlayan isimler
GİZEM: (Tür.) Ka. - Sır karşılığı olarak kullanılan uydurma bir kelime.
GONCA: (Fars.) Ka. 1. Henüz açılmamış gül, tomurcuk. 2. Sevgilinin ağzı.
GÖĞEM: (Tür.). - Halk dilinde yeşile çalan mor. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜRHAN: (Tür.) Er. 1. Hanlar hanı. 2. Kara-Hitay prenslerine verilen unvan
GÜRKAN: (Tür.) Er. 1. Bol kan. Genç, taze, gelişmiş, serpilmiş.

H ile başlayan isimler
HÜMA: (Ar.) Er. 1. Devlet kuşu. 2. Saadet, mutluluk

İ ile başlayan isimler
İCLAL: Kudretli büyüklük
İLTEBER: (Tür.) Er. - Eski Türklerde vali, kumandan anlamlarında unvan.
İREM: (Ar.) 1. Cennet bahçesi. 2. Ok veya kurşun atılan nişan tahtası. 3. Cenk denilen musiki aleti ve bunu icad edenin adı. 4. Ad kavmi zamanında, Şeddad tarafından cennete benzetilme amacıyla yapılan bahçe olup, Şam'da veya Yemen'de bulunduğu söylenir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
İREM: Cennet

K ile başlayan isimler
KAAN: (Tür.) Er. 1. Çin ve Moğol imparatorlarına verilen isim. 2. Hakan, hükümdar.
kadın adı olarak kullanılır
KANSU: (Tür.) Ka. 1. Çin'in kuzey batısında önemli bir sınır kenti. 2. Çin'de müslümanların en çok bulunduğu eyalet.
KARİN: (Ar.) Er.l. Yakın. 2. Nail olan. 3. Hısım komşu. 4. Mabeynci
KATRE: (Ar.) Ka. 1. Damla. Damlayan şey
KAYHAN: (Tür.) Er. - Sert, güçlü sesli okuyucu, kayayı bile delecek güçte sesi olan okuyucu.
KAYRA: Tanrı yardımı; Tanrı'dan ya da büyük bir kimseden Gelen iyilik, kayırma, yardım, destek
KAYRAL: (Tür.) Er. - Kayrılan, himaye edilen (kimse)
KEREM: Cömertlik, soyluluk büyüklük
KEVSER:Cennette bulunduğuna inanılan kutsal su
KORAY: (Tür.) Er. - İyice kor rengine gelen ay.
KORÇAN: (Tür.) Er. - Ateşli, canlı, hareketli.
KÜBRA: (Ar.) Ka. 1. Büyük olan (Ekber'in müennesi). 2. Hadicetü'l-Kübra: Hz. Peygamberin ilk hanımı.
KUMRU: (Fars.) Ka. - Güvercinlerden, uzunca kuyruklu boynunun yanlarında benekler bulunan ve güvercinlerden daha küçük olan boz renkli kuş.

M ile başlayan isimler
MARZIYE: Allah’ın kendisinden razı olduğu, Rabb’ine varmaya hazırlanmış kişi anlamındadır. Bunun diğer bir formu olan isim ise Raziye’dir ki, Allah’tan razı olmuş kişi, Allah’ın kaderine razı olan kadın anlamına gelir.
MERİH: (Ar.) Er. - Dünya'dan sonra güneşe en yakın olan gezegen
MERT: Sözünün eri, sözünde duran
MİNA: Liman
MİRAY: (Fars.) Ka. - Ayın ilk günleri

N ile başlayan isimler
NİSA: Kuranı kerimin 4. suresi anlamı kadın

O ile başlayan isimler
OGÜN: (Tür.). - Anımsanan belirli bir günde doğan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
OĞUZ: (Tür.) Er. 1. Mübarek, saf ve iyi yaratılışlı. 2. Genç, sağlam, güçlü. 3. Anlayışı kıt, bön. 4. Köylü. Tosun. 5. Türk efsanelerinde geçen büyük bir kahraman. Büyük bir Türk boyu olarak kullanılır
ONUR: Şeref, haysiyet, izzet-i nefs
ORHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da bir ırmak. 2. Orta Asya Türklerinin kullandığı en eski yazı. 3. Yüksek, yüce Hun anlamında
OYTUN: (Tür.) 1. Kutsal, mübarek. 2. Beğenilen, güzel yer. Alçak yer, ova. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OZGAN: (Tür.) Er. - Öne geçen, kazanan, başarılı

R ile başlayan isimler
RANA:Güzel göze hoş gelen
RAVZA: Suyu yeşilliği bol olan yer bahçe

S ile başlayan isimler
SARA: (İbr.) Ka. 1. Prenses. 2. (Fars.) Hz. İbrahim'in hanımı. 3. Halis, katkısız, temiz
SARE:Saf temiz
SARP: (Tür.) Er. 1. Çetin, sert, şiddetli. 2. Dik, çıkılması ve geçilmesi zor.
SARPER: (Tür.) Er. - Sert, güçlü erkek.
SEDEF: (Ar.) Ka. 1. Bazı deniz hayvanlarının (midye, istiridye gibi) sert, beyaz ve parlak kabuğu. 2. Bu kabuktan yapılmış veya süslenmiş eşya.
SEDEN: (Tür.) Ka. - Uyanık, tetikte, gözü açık olan
ŞEHBAL: (Fars.) Ka. - Kuş kanadının en uzun tüyü
SELEN: (Tür.) - Sel gibi coşkun, taşkın kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELİKA: (Ar.) - Güzel konuşma ve yazma kabiliyeti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
SELVA: (Ar.) Ka. 1. Bal. 2. Büyük bıldırcın. Tih çölünde bulundukları sürece, israiloğullarına Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını doyurmak için gönderilen kuş. 3. (İsp.) Ekvator da sık balta girmemiş orman
SEMA: (Ar.) Ka. 1. İşitme, duyma. Musiki dinleme. 2. Gökyüzü. 3. Felek.
SENA: (Ar.) 1. Övgü ile ilgili. 2. Şimşek parıltısı 3.Şükretme
SERTAÇ: (Fars.) Er. - Baştacı, çok sevilen, sayılan.
SERTAP: (Tür.) Er. - İnatçı, direngen.
SEVDE: (Ar.) Ka. Siyah, esmer, esmer güzeli. Mü'minlerin annelerinden birisi Hz. sevde.
SEVİL: (Tür.) Ka. - Her zaman sevilen, beğenilen biri olma temennisi
ŞEVVAL: (Ar.). - Hicri takvime göre yılın 10. ayı, ilk üç günü şeker bayramıdır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEYMA: (Ar.) 1. Bedeninde ben veya benzer bir izi olanlar. 2. Hz. Peygamber'in süt kardeşi
SEYYIDETUNNISA: Kadınların efendisi.
SEZER: (Tür.) - Duyar, hisseder, anlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SORGUN: (Tür.) Er. 1. Bir tür söğüt ağacı. 2. Sıtkı, sert. 3. Çok uzun ve güzel saç.
SOYHAN: (Tür.) Ka. - Han soyundan gelen.

SÜSEN: (Tür.) Ka. - Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu bir süs bitkisi. Zambak.suresinin 3. ayetinde insanın ahseni takvim üzere yaratıldığı beyan

T ile başlayan isimler
TAHIRE: Hz. Fâtıma’nın tertemiz olduğunu anlatan isimlerinden biri. Bu isimle, Fâtıma’nın Peygamberimiz’den bir parça olduğu bilgisine atıf yapılır.
TUANA: Cennete düşen ilk yağmur damlası

U ile başlayan isimler
UMUT: Ummak, beklemek, ümit etmek

Y ile başlayan isimler
YAREN: Dost,arkadaş
YIGIT: Güçlü, cesur

Z ile başlayan isimler
ZEHRA: En yaygın ismidir. Gül yüzlü, parlak yüzlü, çiçek simalı anlamlarına gelir. O, Efendimiz’in kokladığı bir çiçek gibidir adeta.
ZEKIYE: Bu isim O’nun arı duru hale getirilmiş hanımlığını anlatır.
ZİNNUR:Nur saçan
ZİŞAN: (Ar.) 1. Şanlı, şerefli. 2. Canlı. 3. Bir tür lale. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
ZİŞAN: Onurlu şerefli
ZÜMRA: Güzel iyi ahlaklı,zeki bilgili kadın. e

6 Mart 2010

BEARNEZ SOS

Bearnez Sos

Malzemeler
1 Küçük Soğan
1 Kahve Fincanı Beyaz Şarap
1 Kahve Fincanı Sirke
2 Yumurta Sarısı
100 gr Tereyağı
1/2 Demet Maydanoz
Tuz

Yemeğin Yapılışı
Soğanı ince ince doğrayıp küçük bir tencereye alın. Şarap ve sirkeyi ilave edip biraz kaynatın. Süzgeçten geçirerek sirkeli şarabı derin bir kaba alın ve soğumaya bırakın.
Kaynattığınız sirkeli şarap iyice soğuduktan sonra yumurta sarıları ve bir miktar tuz ekleyerek çırpın. Kabı, içi su dolu geniş bir tepsinin içine yerleştirip (benmari usulü) orta ateşte pişirin. Bu sırada sürekli çırpmaya devam edin.Tereyağını küçük parçalar halinde karışıma ilave edip çırparak iyice karışmasını sağlayın. İnce kıyılmış maydanozu ekleyip karıştırın. Et veya balık yemeklerinin yanında servis yapın.

MAYONEZ SOSU

Mayonez Sos

Malzemeler
2 yumurta sarısı
2 çay k. sirke
1/2 çay k. tuz
beyazbiber
1 çay k. hardal
1 su bardağı zeytinyağı
1 çay k. kaynar su

Yemeğin Yapılışı
Yumurta sarısı, sirke, tuz, beyazbiber ve hardalı paslanmaz çelik, porselen ya da cam bir kapta tercihen telle ya da tahta bir spatulayla karıştırın.
Zeytinyağını bir sicim gibi akıtıp, telle sürekli çırparak ya da tahta spatulayla sürekli karıştırarak azar azar sos iyice bağlanıncaya kadar yedirin.
Kalan zeytinyağını telle sürekli çırpmaya devam ederek bitinceye kadar sosa ilave edin.
Kaynar suyu ilave edip iyice karıştırın. Tuz ve biberini kontrol edin; gerekiyorsa ilave edin.
AFIYET OLSUN...

DOMATES SALCASI

Domates Salçası

Malzemeler
12 domates
2 çorba kaşığı sade yağ
2 çorba kaşığı un
2 su bardağı su
yarım bardak etsuyu
yeteri kadar tuz, biber

Yemeğin Yapılışı
Yıkanan domatesleri ikiye bölüp bir tencereye koyun, suyu, tuzu ve biberi ekleyerek 20 dakika kadar kaynatıp, kevgirden geçirin.
Diğer taraftan sade yağın içinde unu kavurun ve domatesli karışımı et suyu ile karıştırarak salça kıvamına getirin ve tekrar ateşte bir süre bıraktıktan sonra indirin.
Bu salça et, zeytinyağlı yemekler ve balıklar içindir.

DEGISIK SOSLAR

Sicilya usulü zeytinyağlı sos (Sal Moriglio):

Zeytinyağına limon suyunda çırpılmış otlar (örneğin kekik, maydanoz, biberiye) ve dövülmüş sarımsak ilavesi ile yapılır.

Piedmonte usulü sos (Bagna Cauda):

Dövülmüş sarımsağın, çeşitli baharatlı bitkilerin (örneğin kekik) zeytinyağı içinde dinlendirilmesi ile yapılır.

Cenova usulü sos (Pesto):

Dövülmüş çam fıstığı ile fesleğenin zeytinyağı içinde dinlendirilmesi ile yapılır.

Dalmaçya usulü zeytinyağlı sos:

Rafine edilmemiş koyu ev tipi zeytinyağında dövülmüş sarımsağın dinlendirilmesi ile yapılır

Marsilya usulü zeytinyağlı sos (Ailade):

Dövülüp zeytinyağında dinlendirilmiş sarımsaklı karışıma dövülmüş ceviz ilavesi ile yapılır.

Yunan usulü zeytinyağlı sos (Skordalia):

Ufalanmış ve ıslatılmış bayat ekmek veya patates püresi içine dövülmüş ceviz, zeytinyağı ve sirke ilavesi ile yapılır. Kökü Bizans'a kadar dayanan bu sos bizim taratorun ağababasıdır.

Limonlu balık sosu:

Eşit miktarda limon suyu ile zeytinyağına dövülmüş sarımsak veya sarımsak tozu ilave edip karıştırılarak hazırlanır. Lokantalarda balık sosu olarak bolca kullanılan bu karışımı istenirse ince doğranmış maydanoz ve taze soğanın yeşil kısımları da rondodan geçirilerek ilave edilebilir.

Sirke ve soğanlı balık sosu

Taze soğanı ayıklayıp ince doğrayın ve bir kaba alın. Zeytinyağı ve sirke ilave edin. Ayıklanmış ve ince doğranmış dereotunu, sirkeyi ve kararınca tuzu ilave edip karıştırın. Sirke sevmeyenler aynı miktarda limon suyu kullanabilirler.

ACILI SOS

Acılı Sos
MALZEMELER
300 gr soyulmuş domates
5 adet fesleğen yaprağı
2 adet acı kırmızı biber
3 diş sarmısak
tuz

HAZIRLANIŞI
Sarmısakla kırmızı biberi ince kıyıp, ateşte koyup biraz soldurun. Fesleğen yaprakları ile domatesleri de ince kıyıp buna ilave edilin. Tuzunu ekleyip tencereyi kapatın. 15 dk kadar pişirin. Bu zaman sonunda sos hala çok sıvı ise,tekrar kapaksız olarak ateşe koyun. Tam kıvamına gelince bir kaşık saf zeytinyağı ekleyin. Bu sosu makarnanın için kullanabilirsiniz.

BESAMEL SOS



MaLzemeLer:
• 30 g (1/2 çorba kaşığı) tereyağı
• 30 g (2 çorba kaşığı) un
• 0.5 litre süt
• Tuz ve karabiber


Hazırlanışı :
Tereyağını parçalara ayırıp Armatal (20 cm) tencereye koyun ve altını yakın. Tereyağı eriyince unu üzerine serpiştirin. 5 dakika sonra, soğuk sütü, tuz ve karabiberi ilave edin ve 15 dakika kısık ateşte pişirin.

5 Mart 2010

YABANCI MUZIK

EN GUZEL YABANCI MUZIKLER

4 Mart 2010

HANSEL ILE GRATEL

Hansel ile Gratel

Büyük bir ormanın çok yakınında, bir oduncu ailesi yaşıyormuş.. Oduncunun iki çocuğu varmış. Oglunun adı Hansel, kızın Gratel 'miş. Bu iki kardeşe üvey anneleri çok kötü davranıyormuş. Bazen bir köşede sessizce ağlarlarmış.

Oduncu çok fakirmiş. Bir kuru ekmeği bile zor bulurmuş." Ne yapacağız? Nasıl geçineceğiz?" diye düşünürmüş sık sık...

- Yavrularımızı nasıl besleyeceğiz? Demiş bir gün karısına.

Karısı cevap vermiş: - Onları sabah erken ormana götürüp bırakırız. Onlardan kurtulmuş oluruz, demiş...

Adam:- Hayır bunu yapamam. Yabani hayvanlar onları parçalar, diye karşı çıkmış.

Kadın kocasına:- Budala ! Bunu yapmazsak hepimiz açlıktan öleceğiz, diye çıkışmış.

Çocuklar üvey annelerinin babalarına söylediği sözleri duymuşlar. Herkes yatınca Hansel yavasça dışarı çıkıp, ceplerine parlak çakıl taşları doldurmuş. Sonra eve dönmüş.

Sabah ortalık ağarırken kadın gelip, çocukları uyandırmış:- Kalkın bakalım miskinler, ormandan odun getireceksiniz, demiş. Çocuklar babalarıyla yola çıkmışlar. Bir süre gittikten sonra Hansel en arkaya geçmiş. Cebindeki çakıl taşlarını birer birer yola bırakmaya başlamış.

Ormana girdikleri zaman babaları:- Hadi bakalım çocuklar siz şurada oturun. Ben ormandan biraz odun keseceğim. İşim bitince döner sizi alırım, demiş.

Hansel ve Gratel oturup babalarının dönüşünü beklemeye başlamışlar. Beklerken uykuları gelmiş ve derin bir uykuya dalmışlar. Uyandıkları zaman ortalığın kapkaranlık olduğunu görmüşler.

Gratel ağlamaya başlamış. - Şimdi ne yapacağız? Ormandan nasıl çıkacağız? diyormuş.

- Ay doğuncaya kadar bekle... Sonra yolumuzu kolayca buluruz, demiş Hansel.

Ay gökyüzünde yükselince Hansel, Gratel 'in elinden tutmuş. Çakıl taşlarını izlemeye başlamış. Ay ışığında çakıl taşları pırıl pırıl parlıyormuş. Bütün gece yürüdükten sonra sabah evlerine varmışlar. Kapıyı çalmışlar. Üvey anneleri çocukları karşısında görünce çok şaşırmış. Babaları ise çok sevinmiş. Çünkü onları bıraktığına öyle üzülüyormuş ki... Aradan az bir zaman geçmiş. Ülkede kıtlık baş göstermiş. Üvey anneleri babalarını etkilemeye çalışıyor, ona:

- Evde yiyecek bir şey kalmadı. Hepimiz açlıktan öleceğiz. Bu çocuklar başımızdan bir an önce gitmeli. Onları bu sefer ormanın daha kuytu yerlerine götür. O zaman yolu bulamazlar. Başka çaremiz kalmadı, diyormuş. Bu sözler adamın içini sızlatmış. Fakat kadın dediğinden bir türlü vazgeçmiyormuş. Kadın sürekli bağırıyor, çocukların bir an önce ormana götürülmesini istiyormuş.

Adam:- Çocuklarımı tekrar ormanda bırakmaya içim nasıl dayanır? diyormuş. Ama kadın isteğini kabul ettirinceye kadar ona rahat vermemiş. Uyumadıklari için bu konuşmaları çocuklar da dinlemişler. Üvey anne ile, babaları uykuya dalınca Hansel yine yataktan kalkmış. Daha önce yaptığı gibi dışarı çıkıp çakıl taşı toplamak istiyormuş. Sessizce kapıya yaklaşmış. Ama bu kez kapı kilitliymiş. Üvey annesi kapıyı kilitlemiş. Zavallı Hansel üzgün bir şekilde yatağına geri dönmüş. Sabahleyin üvey anneleri erkenden gelmiş. Çocuklara biraz ekmek vermiş. Ormana uzanan yolda Hansel yine en arkadan gidiyormuş. Ormanın içlerine doğru ilerlemişler. Hansel yol boyunca ekmek parçalarını ufalamış. Sonunda ormanın en tenha yerine gelmişler. Babaları büyük bir ateş yakmış.

- Burada beni bekleyin. Ben odun keseceğim. Akşam üzeri gelir, sizi alırım! deyip, gitmiş.

Öğle vakti Gratel kendi ekmeğini ortadan bölmüş, kardeşiyle paylaşmış. Sonra iki kardeş uykuya dalmışlar... Akşam olmuş ama zavallıların babası gelmemiş. Gratel ağlamaya başlamış. Hansel kardeşini avutmaya çalışmış: - Ay doğunca yola serptiğim ekmek kırıntılarını bulur, kolayca evimize döneriz, demiş. Ay gökyüzünde yükselince, ekmek kırıntılarını aramaya başlamışlar. Kırıntıları ormanda ki kuşlar yediği için bulamamışlar.

Hansel, Gratel 'e: - Korkma yolumuzu bulacağız; demiş ama yolu bir türlü bulamamışlar. Bütün gece yollarını bulabilmek için dolaşmışlar. Ertesi gün yine akşama kadar yollarını aramışlar. Ama ormandan bir türlü dışarı çıkamamışlar. Çok yorulmuşlar, karınları da acıkmış. Evlerinden ayrılalı üç gün olmuş. Gittikçe ormanın daha içlerine, kuytu yerlerine varıyorlarmış. Bir öğle vakti önlerinde çok güzel bir kuş uçmaya başlamış. Çocuklar da kuşun peşinden gitmişler. Sonunda kuş, küçük bir eve varmış ve damına konmuş. Çocuklar eve yaklaşınca evin pasta ve çöreklerden yapıldığını görmüşler. Evin çatısı bisküviden, pencereleri ise şekerdenmiş. Çocuklar buna çok sevinmişler. Hansel hemen uzanıp çatıdan bir parça koparmış. Öyle açmış ki hemen kocaman parçayı bitirmiş. Gratel ise pencereye yaklaşmış. Şekerden pencereyi kırmaya başlamış. Kopardıkları parçalarla karınlarını doyurmaya başlamışlar. Hansel çatıdan bir parça daha koparmış. Gratel ise pencereye tekrar yaklaşarak, bir parça daha alıp ağzına atmış. Böyle güzel güzel karınlarını doyururken birden evin kapısı açılmış. İçeriden yaşlı ve çirkin bir kadın çıkmış. İki kardeş korkudan ellerindeki yiyeceklerini yere düşürmüşler. Yaşli kadın çirkin sesiyle:

- Aman ne sevimli çocuklar! demiş. Sizi buraya kim getirdi bakayım? Haydi içeriye gelin... Size benden hiçbir zarar gelmez, korkmayın!

Yaşlı kadın kendini çocuklara iyi kalpli bir insan olarak göstermiş. Aslında kötülük yapmayı seven bir cadıymış. Çocukları kandırırmış. Bu pastadan kulübeyi de onları tuzağına düşürmek için yaptırmış. Hansel ve Gratel eve girdikleri zaman cadı:

< - Artık bunlar elime geçti. Kurtulamazlar!... Tam dişime göre birer lokma olacaklar!.. diye içinden geçirmiş. Evde onlara güzel güzel yemekler hazırlamış. Çeşit çeşit kurabiyeler, pastalar, elmalar, süt...

Çocuklar iştahla yemeklerini yerken başlarına geleceklerden habersizmişler. Ardından bir güzel uyumuşlar. Cadı, sabah erkenden kalkmış. Uyuyan çocuklara bakmış. Hansel zayıfmış. Ama Gratel tombul yanaklarıyla tam Cadının ağzına layıkmış.

Sonra Hansel 'i yakaladığı gibi bir kümese atmış. Parmaklıklı kapısını sıkıca kapatmış. Hansel bağırıp çağırıyormuş ama ne fayda...

Her sabah Cadı kümesin yanına gelerek: - Hansel, parmağını dışarı çıkar. Şişmanladın mı şişmanlamadın mı? diyormuş. Hansel, parmağı yerine bir kemik parçası uzatıyormuş. Cadının gözleri iyi görmediği için bu kemik parçasını Hansel 'in parmağı sanıyormuş. Çocuğun bir türlü kilo almamasına şaşırıyormuş.

- Allahım, bize yardım et! diye dua ediyormuş. Keşke bizi ormandaki vahşi hayvanlar yeseydi de ikimiz beraber ölseydik!... Cadı bu sözleri duyunca: - Boşuna nefes tüketme! Size kimse yardım edemez! diye bağırmış. Ertesi sabah Cadı fırını yakmış. Gratel su dolu kazanı ateşe koyacakmış.

Cadı sinirlenip bağırmış: - Beceriksiz kız! Fırının kocaman bir kapağı var. İçeri ben bile girerim!

Sonra fırına yaklaşmış: - İşte bak! Fırına nasıl girilirmiş gör! diyerek kafasını içeri sokmuş. Bunun üzerine Gratel aniden kadını arkasından fırına itmiş. Cadıyı fırının içine tıkmıış. Hemen fırının demirden kapağını kapamış. Cadı içerde acı acı bağırmaya başlamış. Ama Gratel cadının haykırmalarına kulak asmamış. Koşarak oradan uzaklaşmış.

- Kötü cadı, cayır cayır yansın! Yaptığı kötülüklerin cezasını çeksin! diyormuş. Hemen Hansel 'in yanına gitmiş. Kümesin kapısını açıp, kardeşine: - Kurtulduk Hansel!... İhtiyar cadı yandı, cezasını buldu! demiş. Hansel, kapısı açılan kafesten hemen dışarı fırlamış. Artık bir kuş gibi özgürmüş.

Çocuklar sevinçten çılgına dönmüşler. Birbirlerine sarılmışlar. Öpüşmüşler... Çocuklar cadının evine girmişler. Evin her köşesinde değerli taşlarla dolu sandıklar varmış. Ceplerini bu değerli taşlarla doldurmuşlar. Yanlarına da bir kaç sandık almışlar. Artık hiçbir şeyden korkuları kalmamış.

Hansel: - Cadıların yaşadığı bu ormandan bir an önce kurtulmalıyız, demiş. Bir kaç saat sonra bir ırmağın kenarına gelmişler. Hansel: - Karşıya nasıl geçeceğiz? Ne bir köprü ne de bir geçit var? diye sormuş. Gratel: - Şurada beyaz bir ördek yüzüyor. Belki bize yardım edebilir, diyerek ördeğe yalvarmış. - Canım ördek, kuzum ördek... Ne olur bizi karşıya geçir.

İyi kalpli ördek gelmiş ve iki kardeşi karşıya geçirmiş. İki kardeş bir süre daha yürüdükten sonra, ormanda geçtikleri yolları tanımaya başlamışlar.. Anlamışlar ki artık evlerine çok yaklaşmışlar. Uzaktan babalarını görmüşler. Heyecanla babalarına doğru koşmaya başlamışlar. Adam, uzaktan gelenlerin kim olduğunu anlamaya çalışıyormuş. Zavallı adam çocuklarını ormanda bıraktığından beri hiç gülmüyormuş. Bu arada kötü kalpli karısı da ölmüş. Adam karşısında çocuklarını görünce sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Birbirlerinin boynuna sarılmışlar. Hansel ve Gratel başlarından geçenleri bir bir babalarına anlatmışlar. Sonra ceplerinde getirdikleri değerli taşları ve içi mücevher dolu sandıkları babalarına vermişler. O günden sonra bütün üzüntüleri, sıkıntıları sona ermiş. Baba ile çocuklar mutluluk içinde bir arada yaşayıp gitmişler. Bir daha birbirlerinden hiç ayrılmamışlar...

KURT VE TILKI

Kurt ile Tilki

Bir varmış bir yokmuş, bir çölde bir tilki varmış. Aklı fikri tilkilikte, kafasında binbir tilkiyle dolaşırmış.Otura kalka dolaşa dolaşa, bir gün çölü bitirmiş bir bayırın kıyıcığına gelmiş.Tam adımını atmış artık bayırlı olacak, bir de bakmış karşısında kocaman bir kurt. Tilki hafifçe titremiş ama hiç bozuntuya vermemiş, olduğu yerden seslenmiş:

“-Bu çölün bittiği yerde ve bu bayırın başladığı taşın dibinde benden başka canlının olduğunu bilmiyordum. Ah sizi burada gördüğüme nasıl memnun oldum.” Tilki bakmış kurt hiç tepki göstermiyor, rahatça girmiş bayıra daha çok yaklaşmış kurda. “Gel kurt dost, dost olalım” demiş. Kurt buna da itiraz etmemiş, dost olmuşlar.Birlikte gezmeye başlamışlar.

Gezerlerken gezerlerken, içi yağ dolu bir testi bulmuşlar. Kurt atılmış: “-Gel tilki dost, bunu yiyelim, hemen bitirelim.”

Tilki: “-Olmaaz” demiş “yok dost, onu yalnız yemeyelim. Yağla birlikte atıştıracak, yağın tadına tat katacak bir şeyler daha arayalım. Bak o zaman bu yağı yemek nasıl keyifli olacak. Keyfimizi herkese anlattığımızda, torunlarımız bile kıskanacak”. Hoşuna gitmiş kurdun bu fikir. Yağlı testiyi olduğu yere bırakıp başka yiyecekler aramaya gitmişler. Tilki, kurt ile birlikte bir süre dolaştıktan sonra, bir bahane ile onun yanından ayrılıp doğru testinin yanında almış soluğu. Testinin yağını yalayıp kulpuna kadar getirmiş. Sonra dönmüş başka yerlere gitmiş. Döndüğünde kurt, testinin başında beklemekteymiş. Tilki, hafif endişelenmiş., kurt acaba şüphelendi mi diye, ama bakmış yalnızca avlanamamaktan dertli, içi rahatlamış; sonra sormuş, sanki hiç anlamamış:

“-Kurt dost, bir şey bulabildin mi?” Kurt üzgün: “-Hayır” demiş “bulamadım. Peki sen bulabildin mi?” diye merakla eklemiş. Bunun üzerine tilki: “-Yok kurt ağa, hiçbir şey bulamadım. Yalnız Kulp Zenginler, yardım için aş dağıttılar. Karnımı orada doyurdum da geldim.” demiş. Ertesi gün yine yiyecek aramaya çıkmışlar. Fakat tilki yine kurdun gözünü boyayıp testinin yanına dönmüş, yağı yalayıp ortasına kadar yutmuş. Bir süre sonra kurt gelip merakla sormuş:

“-Birşey bulabildin mi?” Tilki: “-Yok” demiş “nerdee. Ben de senin gibi birşey bulamadım bugün de. Ama Orta Zenginler çadır kurdular. Karnımı o çadırda doyurup döndüm.” diye eklemiş. Kurt yine hiçbir şeyden şüphelenmemiş.

Ertesi gün yine yiyecek aramaya çıkmışlar. Tilki yine fırsatını bulup kurttan önce gelmiş, yağlı testiyi, yıkanmış gibi yalamış kenara bırakmış. Bir süre sonra kurt geldiğinde: “-Birşey bulabildin mi?” diye hiç sıkılmadan ağzını aramış. Kurdun cevabı ise aynıymış.: “-Ben birşey bulamadım, ya sen ne yaptın?” “-Ben de birşey bulamadım. Yalnız Dip Zenginlerinin düğünü vardı. Karnımı orada doyurup geldim.”

Bunun üzerine kurt, artık pes etmiş: “-Tilki dost, yiyecek araya araya yorulduk. İyisi mi şu testideki yağı yiyelim. Eski gücümüze, kuvvetimize dönelim. Sonra yeniden av ararız.” demiş, tilkinin birşey söylemesine fırsat bile vermemiş ve testiyi alıp açmış. Bir de bakmış ki testi bomboş.

Kurt çok kızmış, dönmüş tilkiye: “-Bunu sen yedin” demiş. Ama tilki yüzsüzlük etmiş, yediğini kabul etmemiş: “-Kurt dost, benim yememden korktuğun için sen yedin” demiş. Kurt sinirinden ne diyeceğini bilememiş, sesinin tonunu yükseltmiş: “-Hayır ben yemedim, sen yedin. Çabuk yağı bul” diye bar bar bağırmış. Bir bağırışmadır başlamış. Kurt haklı olduğu için kızıyor, kendine yöneltilen suçlama onu çileden çıkarıyormuş.

Sonunda: “-İyi niyetimden yararlandın. Ama şimdi oyununu anladım. Testideki yağı kulpuna getirince Kulp Zenginleri aş dağıttı dedin. Ortasına getirince Orta Zenginler çadır kurdu dedin. Yağı bitirince de Dip Zenginlerinin düğününden söz ettin. Böylece, aklınca bir de benimle alay ettin.” demiş. Ama tilki yaptığını kabullenmemiş. Derken güneşin altında yatıp, karınlarını güneşe vermeyi kararlaştırmışlar. Kimin karnından yağ çıkarsa, yağları o yemiş olacakmış.

Kurt kendinden emin ya boylu boyunca uzanmış. Güneşin verdiği rehavetle az sonra uyumuş kalmış. Tilki ise karnından çıkan yağları kurdun karnına bir güzel sıvamış, kaçmış. Kurt uyandığında, karnını yağ içinde bulunca, üstelik tilkinin kaçtığını anlayınca, neredeyse çıldıracakmış.

Gökten üç elma düştü. Biri bana, biri sana, biri çevresinde dönenleri anlayanlara.

KIRMIZI BASLIKLI KIZ

Kırmızı Başlıklı Kız

Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Annesi ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Kız bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız diyormuş.

Bir gün “Kırmızı Başlıklı Kız!” diye seslenmiş kızın annesi. “Büyükannen hâlâ hasta. Hadi giyin de, ona yaptığım şu çöreği götür.”

Kırmızı Başlıklı Kız da elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, başlığı çenesinin altında sıkıca bağlamış ve yola çıkmış.

“Tavşan Ormanı’ndaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş annesi arkasından. (Ormanın adı Tavşan Ormanı’ymış, ama içinde uzun zamandır bir tek tavşan bile yokmuş - neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz.)

“Ayrılmam anne,” demiş Kırmızı Başlıklı Kız.

Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş. Yola birden bir kurt fırlamış. Kırmızı Başlıklı Kız korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş. Fakat kurt hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle küçük kız?” diye sormuş kurt.

“Büyükanneme gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Kız. “Tavşan Ormanı’nın sonundaki ilk ev. Büyükannemin sağlığı pek iyi değil. Bu arada adım ‘küçük kız’ değil, ‘Kırmızı Başlıklı Kız.’ ”

“Özür dilerim,” demiş kurt. “Bilmiyordum. Bak sana ne diyeceğim. Ben bir koşu gidip Büyükannene senin yolda olduğunu haber vereyim. Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?”

Kurt oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir oduncu dolaşıyormuş. Eğer kızı hemen orada yerse, oduncunun kızın yardımına koşacağını biliyormuş.

Kırmızı Başlıklı Kız, çiçek toplayarak, kelebeklerin peşinden koşarak, kuş seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken kurt kestirmeden Büyükanne’nin evine varmış, kapıyı çalmış.

“Kim o?” diye seslenmiş içeriden yaşlı kadın.

Kurt sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıklı Kız,” demiş. “Çayın yanında yemen için sana çörek getirdim.”

“Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Büyükanne. Kurt hemen içeri dalmış. Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş. Bu yüzden Büyükanne’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş. Biraz sonra Kırmızı Başlıklı Kız Büyükanne’nin kapısını çalmış.

“Kim o?” diye seslenmiş kurt yumuşak bir sesle.

“Benim, Kırmızı Başlıklı Kız.”

“Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş kurt. “İçeri girebilirsin.”

Kırmızı Başlıklı Kız bir an için tereddüt etmiş. ‘Büyükannemin sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş. Sonra büyükannesinin hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş.

Kurt, Büyükanne’nin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış yatakta yatıyormuş. Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış.

“Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş kurt.

Kırmızı Başlıklı Kız çöreği yatağın yanındaki küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen kurdun yanına gitmemiş. Çünkü Büyükannesi bir tuhaf görünüyormuş.

“Kolların neden bu kadar büyük Büyükanne?”

“Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş kurt.

“Kulakların neden büyük, peki?”

“Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş kurt.

“Gözlerin neden kocaman, peki?”

“Seni daha iyi görebilmek için,” demiş kurt.

“Dişlerin neden sivri peki?”

“Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş kurt.

Bunu söyledikten sonra kurt artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Kız’ı bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış.

Ama ne var ki kurt çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir avcı onun horultularını duymuş. Büyükanne’ye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış.

“Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış avcı ve kurdun kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıklı Kız’ı, sonra da Büyükanne’yi dikkatle kurdun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.

Büyükanne, Kırmızı Başlıklı Kız’ın ona getirdiği çöreği afiyetle yemiş. Kırmızı Başlıklı Kız büyükannesine bir daha hiçbir kurdun sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. Eve dönerken tavşanların saklandıkları yerlerden çıktıklarını görmüş. Tavşan Ormanı yine eskisi gibi tavşanlarla dolu bir orman haline gelmiş.

CIZMELI KEDI

Çizmeli Kedi

Bir zamanlar, üç oğlu olan bir değirmenci varmış. Değirmenci ölünce büyük oğluna değirmen, ortanca oğluna eşek, küçük oğluna da kedi miras kalmış. Küçük oğlu bu duruma çok üzülmüş.

“Kedi ne işine yarar ki insanın?” diye yakınmış. “Pişirip yiyemezsin bile.” Kedi bunu duymuş ve hemen cevap vermiş. “Kötü bir mirasa sahip olmadığınızı göreceksiniz efendim. Bana boş bir çuval ve bir çift de çizme verirseniz, neye yarayacağımı görürsünüz.”

Şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan çocuk, kedinin istediklerini yapmış. Kedi çizmeleri giyince ayna karşısına geçmiş ve kendini pek beğenmiş. Sonra kilerden taze bir marulla güzel bir havuç seçip ormanın yolunu tutmuş. Ormanda çuvalın ağzını açmış, marulla havucu çuvalın içine yerleştirip bir ağacın arkasına saklanmış. Çok geçmeden taze sebzelerin kokusunu alan küçük bir tavşan çuvalın yanına gelmiş, zıplayıp içine atlamış. Kedi saklandığı yerden çıkıp çuvalın ağzını sıkı sıkı bağlamış.

Ancak Çizmeli Kedi tavşanı efendisine götürmek yerine doğruca saraya gidip Kral’la görüşmek istediğini söylemiş. Kral’ın huzuruna çıktığında yere eğilerek, “Yüce Efendimiz, size Efendim Marki’den bir hediye getirdim,” demiş. Bu hediye Kral’ın çok hoşuna gitmiş.

Üç ay boyunca Çizmeli Kedi saraya o kadar çok hediye götürmüş ki, Kral artık onun yolunu gözler olmuş. Derken Çizmeli Kedi’nin dört gözle beklediği gün nihayet gelmiş çatmış. “Bana sakın neden diye sormayın ve bu sabah ırmağa gidip yıkanın,” demiş sahibine. Çizmeli Kedi, o sabah Kral’ın Prenses’le, yani kızıyla birlikte ırmağın kenarından geçeceğini biliyormuş.

O sabah, Kral’ın faytonu ırmağın yakınından geçerken Çizmeli Kedi telaşla yanlarına yaklaşmış. “Yardım edin! Yardım edin!” diye bağırmış. “Efendim Marki boğuluyor!” Kral hemen bir alay askerini ırmağa yollamış.

Fakat Çizmeli Kedi bununla da kalmamış. Kral’a, efendisi ırmakta yüzerken hırsızların onun elbiselerini çaldıklarını söylemiş. (Oysa Çizmeli Kedi, efendisinin elbiselerini çalıların arkasına kendisi gizlemiş!) Kral, hiç gecikmeden Marki’ye bir takım elbise yollamış. Tahmin edeceğiniz gibi Çizmeli Kedi’nin sahibi, kendisine Marki denmesine çok şaşırmış, ama akıllılık edip hiç sesini çıkarmamış.

Marki güzelce giyindirildikten sonra Kral onu gideceği yere götürmek için faytonuna davet etmiş ve kızıyla tanıştırmış. Prenses, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş olan Marki’ye bir bakışta âşık olmuş.

O sırada Çizmeli Kedi koşa koşa oradan uzaklaşmış. Çok geçmeden büyük bir tarlada ot biçen insanlara rastlamış. “Beni dinleyin!” diye bağırmış. “Kral bu yöne doğru geliyor. Size bu tarlaların kime ait olduğunu sorarsa ona efendim Marki’ye ait olduğunu söyleyeceksiniz. Yoksa sizi dilim dilim doğrattırırım!”

Sonra Çizmeli Kedi bir süre daha koşmuş ve büyük bir tarlada buğday biçen adamlara rastlamış. Aynı şeyi onlara da söylemiş. Sonra tekrar koşmuş ve her rastgeldiği insana aynı şeyleri tekrarlamış. Derken Dev’in şatosuna varmış.

Kral’ın Faytonu Çizmeli Kedi’nin geçtiği yerlerden geçerken Kral her rastgeldiği insana, “Bu tarlalar kime ait?” diye soruyormuş. Her defasında da aynı cevabı alıyormuş. Kral, Marki’nin bu kadar çok toprağa sahip olmasına şaşırmış. (Çizmeli Kedi’nin sahibi de öyle!)

O sırada Çizmeil Kedi Dev’in şatosunda başka bir işler çevirmekle meşgulmüş. “Dev,” demiş Çizmeli Kedi, Dev’in nefesinin kokusundan iğrendiğini gizlemeye çalışarak. “Senin aynı zamanda müthiş bir sihirbazlık gücünün olduğunu söylüyorlar, doğru mu?”

“Öyle diyorlarsa, öyledir,” demiş Dev alçakgönüllülükle.

“Örneğin, istersen hemen bir aslana dönüşebildiğini söylüyorlar,” demiş Çizmeli Kedi. Bunu söyler söylemez Dev hemen kendini bir aslana dönüştürüvermiş. Çizmeli Kedi kendini dolabın üzerine zor atmış. Dev tekrar eski haline dönünce dolaptan aşağı inmiş. “Mükemmel!” demiş Çizmeli Kedi. “Ama fare gibi küçük bir şeye dönüşmek senin gibi cüsseli biri için imkânsız olmalı!”

“İmkânsız mı?” diye gülmüş Dev. “Benim yapamadığım şey yoktur!” Dev bir anda fareye dönüşmüş, Çizmeli Kedi de onu hemen yutmuş.

Derken Kral, Dev’in şatosuna varmış. Şatonun artık kime ait olduğunu tahmin etmişsinizdir herhalde! Çizmeli Kedi Kral’ın faytonunu şatonun yolunda karşılamış. “Bu taraftan gelin,” demiş. “Sizi bir ziyafet bekliyor.” (Dev o gün birkaç arkadaşına bir ziyafet vermeyi planladığı için yemeklerle donatılmış büyük bir masa hazır bekliyormuş!”)

O günün sonunda Çizmeli Kedi’nin sahibi Marki Prenses’le nişanlanmış. Bir hafta sonra da evlenmişler. Çizmeli Kedi’ye ne mi olmuş? Dokuz canından dokuzunu da sefa içinde sürmüş ve bir daha da fare avlamasına gerek kalmamış , ara sıra avlamış, o da kedi olduğunu unutmamak için.

PAMUK PRENSES

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş. Bir kraliçe, sarayının pencerelerinden birinin arkasında bir yandan nakış işliyor, bir yandan da hayal kuruyormuş. Derken birden parmağına iğne batmış ve gergefin üstüne üç damla kan akmış.

Kraliçe kan damlalarına bakar bakmaz, “Çocuğum kız olursa, teni kar gibi ak, yanakları kan gibi al, saçları da pencerenin çerçevesi giib kapkara olsun,” diye geçirmiş içinden.

Bu olaydan kısa bir süre sonra bir kız çocuğu getirmiş dünyaya. Kızı tıpkı içinden geçirdiği gibi bir kızmış. Ona Pamuk Prenses adını vermişler. Ne yazık ki kraliçe doğumdan birkaç saat sonra ölmüş.

Bir yıl sonra Kral yeniden evlenmiş. Yeni Kraliçe çok güzel bir kadınmış. Güzelliğine güzelmiş, ama bir o kadar da kibirliymiş, kendisinden daha güzel birinin olabileceğini düşüncesine bile tahammül edemezmiş. Odasında sahirli bir aynası varmış. Her gün o aynanın karşısına geçer, saatlerce kendisini seyreder ve sonunda,

“Ayna, ayna söyle bana En güzel kim bu dünyada,” Diye sorarmış.

Fakat, Pamuk Prenses on dört yaşına geldiğinde, bir gün ayna şöyle demiş:

Güzelsiniz Kraliçem, güzel olmasına, Ama Pamuk Prenses sizden daha güzel.” Kraliçe bunu duyunca çok kızmış, öfkesinden ne uyku girmiş gözüne, ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. ‘Ne yapmalı, ne etmeli?’ diye düşünüp durmuş günlerce. Sonra kararını vermiş ve sarayın avcısını çağırmış huzuruna.

“Pamuk Prenses’i ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbiyle ciğerini sök, bana getir.”

Avcı Pamuk Prenses’i ormana götürmüş, bıçağını çekmiş. Fakat Pamuk Prenses’in ağladığını görünce onu öldürmeye kıyamamış. Pamuk Prenses ağaçların arasına dalıp gözden kaybolurken, “Ben yapamadım, ama hava kararıncaya kadar bir ayı veya bir kurt benim yapamadığımı yapar nasıl olsa,” demiş.

Yolda genç bir yabandomuzu çıkmış avcının karşısına. O da hayvanı oracıkta öldürmüş, kalbiyle ciğerini söküp Kraliçe’ye götürmüş.

Ama Pamuk Prenses’i avcının düşündüğü gibi ne bir ayı ne de bir kurt yemiş. Akşam olup hava kararınca dağların ardında küçük bir eve gelmiş. Kapısını çalmış, açan olmamış. Cesaretini toplayıp içeri girmiş.

İçeride üzeri yenmeye hazır yiyeceklerle dolu yedi küçük tabağın bulunduğu yedi küçük sandalyeli uzun bir masa varmış, duvar dibinde de yedi yatak diziliymiş. Beklemiş, beklemiş, ama kimsecikler gelmemiş. Çok aç ve çok yorgun olduğu için daha fazla bekleyememiş ve her tabaktan bir kaşık yemek almış, yedi yataktan yedincisine yatıp uykuya dalmış.

Biraz sonra evin sahipleri eve dönmüşler. Dağların derinliklerinde bulunan bir gümüş madeninde çalışan yedi cücelermiş bunlar. Pamuk Prenses’i görünce, “Ne kadar güzel bir kız!” demişler.

Sabah olup uyandığında Pamuk Prenses cüceleri görünce önce çok korkmuş, ama kısa bir süre sonra onlardan bir kötülük gelmeyeceğini, onların çok iyi insanlar olduklarını anlamış. Yedi cüceler Pamuk Prenses’ten evlerini çekip çevirmesini istemişler, o da hemen kabul etmiş.

“Hoşça kal,” demişler yedi cüceler işe giderlerken.

“Kapıyı kimseye açma. Eğer üvey annen burada olduğunu öğrenirse seni tekrar öldürmeye kalkar sonra.”

Bir gün Kraliçe tekrar aynasının karşısına geçmiş. Aynadan şu cevabı alınca suratının aldığı şekli varın siz düşünün artık:

“Güzelsin Kraliçem, buraların en güzeli sizsiniz Ama ne var ki, yüksek dağların ardında Cücelerin küçük, şirin evindeki Pamuk Prenses dünyalar güzeli.”

Bunu duyar duymaz Kraliçe hemen kolları sıvamış. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına bürünmüş ve elinde içi kurdele dolu bir tablayla dağlara doğru çıkmış yola.

Cücelerin evine varınca, “Kurdelelerim var, harika kurdeleler!” diye seslenerek kapıyı çalmış. Kimin geldiğine bakmak için pencereye çıkan Pamuk Prenses kurdeleleri görünce içi gitmiş. ‘Bunda ne kötülür olabilir ki!’ dye düşünerek kapıyı açmış.

“Bunu mu beğendin güzelim?” demiş Kraliçe kurdeleyi Pamuk Prenses’in boynuna takarken. Sonra kurdeleyi sıktıkça sıkmış, ta ki Pamuk Prenses ölü gibi boylu boyunca yere uzanana kadar.

O gece yedi cüceler Pamuk Prenses’i o halde bulmuşlar. Kurdeleyi kesmişler ve Pamuk Prenses hayata dönmüş tekrar. Böylece Kraliçe’nin elinden ikinci kez kurtulmuş Pamuk Prenses.

Ertesi sabah Kraliçe aynasının karşısına geçmiş yeniden. Aynadan Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığı haberini alır almaz hemen kılık değiştirmiş ve bir kez daha dağların yolunu tutmuş.

“Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş cücelerin evinin kapısında. Pamuk Prenses yaşlı kadının elinde tuttuğu tarafı görünce başına gelenleri unutuvermiş. Kapıyı açmış.

“Saçların ne güzel, bırak ben tarayayım,” demiş Kraliçe. Ama tarak zehirliymiş, başına değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi yere uzanmış. O gece yedi cüceler saçından tarağı almışlar ve Pamuk Prenses yeniden hayata dönmüş. Böylece Kraliçe’nin elinden üçüncü kez kurtulmuş Pamuk Prenses.

Ertesi gün Kraliçe aynasının karşısına geçince, Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığını öğrenmiş. Öfkesi burnunda, bu kez en büyülü iksirini hazırlayıp bir elmanın yarısına sürmüş. Sonra da yaşlı bir dilenci kılığına girip yola koyulmuş.

“Güzel kızıma tatlı bir elma benden, armağan,” demiş Kraliçe, pencereden bakan Pamuk Prenses’e. “Pencereden de verebilirim, kapıyı açmana gerek yok.”

“Kötü diye mi almıyorsun yoksa,” demiş Kraliçe, Pamuk Prenses’in kararsız olduğunu görünce. Sonra da zehirsiz tarafından ısırmış ve, “Al bak harika!” diyerek uzatmış, yanakları gibi al al elmayı Pamuk Prenses’e.

Pamuk Prenses elmayı zehirli tarafından ısırır ısırmaz cansız yere uzanmış.

Kraliçe pencereden içeri, Pamuk Prenses’e bakmış. “Nihayet senden kurtuldum, artık dünyanın en güzeli benim,” demiş. Oradan doğruca saraya gitmiş. Erkesi gün aynaya kimin en güzel olduğunu sorduğunda ayna, “Sizsiniz Kraliçem,” deyince dünyalar onun olmuş.

Bu sefer cücelerden hiçbiri Pamuk Prenses’i uyandıramamış ölüm uykusundan. Aradan üç gün geçmiş, bütün umutlarını kaybetmişler. Fakat nedense Pamuk Prenses hiç de ölü gibi durmuyormuş. O yüzden yedi cüceler onu gömmemişler ve camdan bir tabut içine koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepenin en tepesine yerleştirmişler.

Günlerden bir gün cüceleri ziyarete gelen bir Prens oradan geçerken cmadan tabutun içinde Pamuk Prenses’i görmüş ve hemen ona âşık olmuş.

“Onu sarayıma götürmeme izin verin,” diye yalvarmış Prens. Yedi cüceler ona acımışlar ve izin vermişler. Prens’in uşakları tabutu kaldırırken Pamuk Prenses’in boğazına takılmış olan zehirli elma parçası pat düşmüş ağzından. Pamuk Prenses doğrulmuş nerede olduğunu anlamadan, gözünü açmış, yakışıklı Prensi karşısında görmüş. Görür görmez ona âşık olmuş. Birkaç hafta sonra nişanlanmışlar.

Derken düğün günü gelip çatmış. Düğüne çağrılanlar arasında Pamuk Prenses’in üvey annesi de varmış. Üvey annesi sarayın salonuna girer girmez Pamuk Prenses’i tanımış, ama bu sefer bir şey yapmaya fırsat bulamamış. Çünkü Prens’in adamları Kraliçe’yi hemen yakalamış, Prens de onu artık kötülük yapamayacağı uzak bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra Pamuk Prenses, güzeliğinin yanı sıra mutluluğuyla da ün salmış.

KULKEDISI MASALI

Külkedisi

Zengin bir adam,karisi öldükten sonra,biricik kizinin annesiz büyümemesi için yeniden evlendi.Üvey anneninde iki kizi vardi.Çok güzel olan bu kizlarin kalpleri çok kötüydü.Bu kizlar üvey kardeslerini kiskandiklari için ona bütün gün evin en agir işlerini yaptiriyorlardi.Yataginda degil küllerin içinde yatiriyorlardi.Güzel kız sürekli küllerin üstünde yattigi için de ona "Külkedisi"diyorlardi.

Bir gün kral sarayda bir balo veriyordu. Kralin amaci baloya gelen kızlar arasindan ogluna bir gelin seçmekti.Kentteki bütün kizlar bu baloya davetliydiler.Külkedisi de bu baloya gitmek istiyordu ama üvey annesi izin vermiyordu.Ve bir tas mercimegi küllerin arsina döktü bunlari toplarsan bizimle gelebilirsin dedi.Bunun üzerine Külkedisi bahçedeki bütün güvercinleri kendisine yardim etmeleri için çagirdi,hepsi geldiler ve yarim saatte toplama isini bitirdiler.Külkedisi sevinçle üveyannesine kostu,fakat o;Bizimle gelemezsin senin güzel giysilerin yok dedi.Sonra biz küçük düseriz dedi ve kizlarini alarak aceleyle oradan uzaklasti.

Külkedisi kosarak öz annesinin findik agaci altindaki mezarina gitti:"Agaçcik öyle bir sallan ki,üzerime altin ve gümüs düssün "diye aglamaya basladi.Birden beyaz bir kus, altin bir elbise ve gümüsle islenmis pabuçlari yere atti.Külkedisi elbiseyi giyince o kadar güzel olduki,saraya gittiginde kimse onu tanimadi.Prens balo boyunca hep onunla dans etti,ve sonra sessizce ayrildi.Öbür gün yine annesinin mezarina gitti.Bu kez kus daha güzel bir elbise ve altin ayakkabilar atti.Ama balo bitmeden balodan ayrilmasi gerektigini yoksa eski elbiseler içinde kalacagini anlatti. Külkedisi saraya geldiginde herkes bu güzel kizin kim oldugunu merak ediyordu.Prens yine onunla dans etti bütün gün ve külkedisini birakmak istemedi,ama külkedisi gitmeliydi.Külkedisi telas içinde baloyu terkederken sol ayakkabisi merdivenlere takilip kaldi.

Prens ayakkabiyi aldi ve bu ayakkabi kentte kimin ayagina uyarsa,onunla evlenecegini bildirdi ve kentteki bütün evleri dolasmaya basladi. Böylece ev ev dolasirken Külkedisi'nin evine geldi. İki kiz kardes küçük ayaklara sahip olduklari için seviniyorlardi. Fakat ayakkabilar uymadi,Prens sordu "baska ayakkabilari deneyecek kim var" dedi.Üvey anne"Bir de Külkedisi var ama onu çagırmaya hiç gerek yok "dedi.Prens israr edince Külkedisi'nin elini yüzünü temizleyip Prens'in huzuruna getirdiler.Ayakkabiyi denediler,ayakkabi Külkedisi'ne oldu. Prens de dans ettigi güzel kizi tanimisti:"Sonunda sizi buldum,siz dünyanın en iyi kalpli ve en güzel kizisiniz.Benimle evlenirmisiniz?"dedi.Külkedisinin gözleri sevinçle parliyordu.Yakisikli prens'e "Evet"dedi.

Üvey anne ve iki kiz kardes hirslarindan ne yapacaklarini sasirdilar. Prens Külkedisi'ni atina bindirip sarayina götürdü ve ömür boyunca mutluluk içinde yasadilar....

COCUK MASALLARI

Kurbağa Prens

Bir zamanlar yedi güzel kızı olan bir kral varmış. Bu kızların en güzeli en küçük olanmış. Güzel günlerde sarayın yakınındaki serin gölün kıyısında altın topuyla oynamaya bayılırmış. Bir gün kız topunu havaya atmış ve beklenmedik bir şey olmuş. Top göle düşmüş! "Topum gitti!" diye ağlamış kız. "Ben senin topunu getiririm," demiş gölün kıyısındaki küçük bir kurbağa. "Ama benimle arkadaş olacağına, yemeğini paylaşacağına ve geceleri yatağına alacağına söz verirsen, " diye devam etmiş kurbağa. "Tamam " demiş kız. Ama kurbağa suya dalıp kızın topunu ona gerir vermez koşarak saraya dönmüş.

Akşamleyin kral ve ailesi sofraya oturmuşlar. Tam yemeğe başlamak üzerelerken kapıdan bir vraklama sesi gelmiş. Küçük prenses duymazdan gelmeye çalışmış. Ama kral meraklanmış. " Kim o?" diye sormuş. Prenses bunun üzerine kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmış. " Söz sözdür kızım," demiş babası. Böylece prensesin nefret dolu bakışlarına rağmen kurbağaya sofrada yer verilmiş.

Yemekten sonra kız tek başına yatağına yönelmiş. Kurbağa masadan, " ya ben ne olacağım? " diye vraklamış. Kral kızına, "Verilen sözlerle ilgili söylediklerimi unutma" demiş. Prenses kurbağayı yanına alıp odasına götürmüş ve bir köşeye bırakmış. " Yastığına gelmek isterim demiş," kurbağa. Prenses gözyaşları içinde kurbağayı yastığına bırakmış.

Tam o anda kurbağa yakışıklı bir prense dönüşmüş. "Korkma, " diye gülümsemiş. " Bir cadı beni kurbağa yapmıştı ve bu büyüyü ancak bir prenses bozabilirdi. Umarım arkadaş olabiliriz. Hem bak artık bir kurbağa değilim." Prens ve prenses çok geçmeden evlenmişler ve düğünlerinde tabii ki bazı yeşil dostlarını da davet etmeyi unutmamışlar.

bebeginizin asi takvimi

ÇOCUKLUK ÇAĞI AŞI TAKVİMİ
(01/01/2006 da Başlayan Yeni Düzenlemeye Göre)

I : İlk Aşı II : 2. Aşılar III : 3. Aşılar R : Rapel

AŞILAR
Doğumda
(İlk 72 saat içinde)
2.ayın
sonu
3.ayın
sonu
4.ayın
sonu
9.ayın
sonu
12.ay
16-24
aylar
1.sınıf
8.sınıf
BCG

I





R

DBT

I
II
III


R


Hib
(H.Influenza)

I
II
III


R


Polio(OPV)

I
II
III


R
R

Kizamik
Kizamikçik
Kabakulak





I

R

Hepatit B
I
II


III



I-II-III
Td







+
+

BEBEGINIZIN AGIRLIK OLCUSU


ERKEK Kilo ve gram olarak KIZ
Alt Sınır Ortalama Üst Sınır Yaş Alt Sınır Ortalama Üst Sınır
3 4 5 1 ay 2,850 3,750 4,650
3,750 4,850 5,950 2 ay 3,700 4,600 5,500
4,550 5,750 6,950 3 ay 4,350 5,350 6,350
5,150 6,450 7,750 4 ay 4,700 6 7,300
5,500 7 8,500 5 ay 5,150 6,600 8,050
6,050 7,600 9,150 6 ay 5,500 7,150 8,750
7,650 9,750 11,850 1 yaş 7,250 9,250 11,250
8,750 11,200 13,650 18 ay 8,400 10,550 12,700
9,800 12,200 14,600 2 yaş 9,400 11,600 13,800
10,650 13,250 15,850 2,5 yaş 10,050 12,650 15,250
11,400 14,150 16,900 3 yaş 10,800 13,600 16,400
12 15 18 3,5 yaş 11,500 14,500 17,500
12,600 16 19,400 4 yaş 12,100 15,300 18,650
13,500 16,900 20,300 4,5 yaş 12,800 16,300 19,800
14 17,800 21,600 5 yaş 13,500 17,300 21,100

ERKEK VE KIZ COCUKLARI ICIN BOY TABLOSU




BOY
ERKEK cm ve mm KIZ
Alt Sınır Ortalama Üst Sınır Yaş Alt Sınır Ortalama Üst Sınır
49,2 53,2 57,2 1 ay 48,5 52,5 55,5
52,2 57 61,8 2 ay 51,9 55,9 59,9
55 60 65 3 ay 54,5 58,3 62,1
57,5 62,3 67,1 4 ay 57 61 65
57,7 64,5 69,3 5 ay 58,9 63,1 67,3
61,8 66,4 71 6 ay 60,6 65 69,4
69,7 74,3 78,9 1 yaş 67,8 72,6 77,4
75,1 80,5 85,9 18 ay 73,2 79 84,8
79,9 85,7 91,5 2 yaş 78,1 84,3 90,5
84 90,4 96,8 2,5 yaş 82,7 88,9 91,9
87,3 94,3 101,3 3 yaş 86,4 92,8 99,2
90,6 98 105,4 3,5 yaş 89,4 96 102,6
93,4 101,2 109 4 yaş 92,6 99,8 107
96,3 104,5 112,7 4,5 yaş 95,4 103 110,6
99,1 107,5 115,9 5 yaş 98,5 106,5 114,5

MERCIMEK KOFTESI


MERCİMEK KÖFTESİ

* 2 su bardağı kırmızı mercimek

* 1 su bardağı pilavlık bulgur

* 3 su bardağı su

* 1 adet kuru soğan

* 2 yemek kaşığı zeytinyağı

* 2 yemek kaşığı becel margarin

* 2 yemek kaşığı salça

* 1 çay kaşığı tuz

* 1 çay kaşığı kimyon

* 1 demet maydanoz

* 6-7 adet taze soğan

* Kırmızı mercimeği yıkayıp süzün, bulguru ise yıkadıktan sonra sıcak suda bekletin.

* Kırmızı mercimeği büyükçe bir tencereye koyup suyu ekleyin ve yaklaşık

15- 20 dakika suyunu çekene kadar pişirin.

* Mercimeklerin üzerine bulgurun suyunu süzüp koyun ve hafif ateşte üstü kapalı bir biçimde 5 dakika daha pişirin. Sonra altını kapatıp kapağı kapalı 15-20 dakika bekletin.

* Bekleme sırasında ayrı bir kabın içinde zeytinyağı ile beceli karıştırıp eritin ve bunun içine küp küp doğranmış kuru soğanları ekleyin, 4-5 dakika kadar kavurun ve altını kapatın.

* Mercimek ve bulgurun iyice yumuşadığını kontrol ettikten sonra soğanları içine koyup iyice karıştırın.

* Salçayı, tuzu ve kimyonu ekleyip karıştırmaya devam edin.

* Karışım iyice ılıdıktan sonra ince kıyılmış maydanoz ve taze soğanları da ekleyin ve iyice karıştırın.

* Orta boy köfteler halinde şekillendirerek servis yapacağınız tabağa yerleştirin.

ADANA YUZUK CORBASI


YÜZÜK ÇORBASI tarifi

için Malzemeler :

  • 1 su bardağı un
  • 100 gr orta yağlı kıyma
  • 2 çay kaşığı karabiber
  • 1 su bardağı haşlanmış nohut
  • 1 çorba kaşığı nane
  • 1 kuru soğan
  • 2 çorba kaşığı domates salçası
  • 4 su bardağı et suyu
  • Yeterince tereyağı
  • Yeterince tuz

YÜZÜK ÇORBASI

yemeğinin hazırlanışı:


Una su ekleyerek ele yapışmayacak kıvamda bir hamur elde edin. Kıymayı karabiber ve tuz ile karıştırın. Hamuru yufka gibi açıp küçük kareler halinde kesin. Bu hamurların içine kıyma harcından koyun ve dort köşesini birleştirin. İnce kıyılmış soğanı tereyağında salça ve nane ile kavurun. Üzerine et suyunu ilave edip karıştırın ve kaynatın. Kaynayan suya nohutu ilave edin. Hamur yüzükleride çorbaya ekleyin. 10 dakika kadar pişirip ocaktan alın. Bekletmeden servise sunun.








ADANA SIRDAN DOLMASI


Malzemeler (4 Kişilik)
  • 4 adet şırdan
  • 250 gr. kıyma
  • Yarım kilo pirinç
  • Yarım kilo soğan
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 tatlı kaşığı karabiber
Temizlenmesi:
İçi temizlenmiş şırdanların önce her iki yüzü de soğuk suyla, sonra sıcak suyla defalarca yıkanır. İyice temizlendikten sonra bir kaç saat tuzlu ve limonlu suda bekletilir ve yeniden yıkanır. Temizliği oldukça uzun ve zahmetlidir.

Yapılışı:
Soğanlar küçük küçük doğranır. Pirinç, kıyma ve diğer malzemeler eklenerek karıştırılır.
Malzemeler, şırdanlara el yordamıyla doldurulur. Bütün şırdanlar doldurulduktan sonra tencereye yerleştirilir. 3 su bardağı su ve tuz ilave edilip, 60 dakika pişirilir, üzerine bolca kimyon dökülerek yenir.

ADANA SARIMSAKLI KOFTE


Malzemeler:

Köfte Hamuru için

* 2 su bardağı İnce Bulgur
* 5 yemek kaşığı un
* 1+ 2/3 su bardağı su
* 2 tatlı kaşığı tuz

Sarımsaklı sos için

* 10 diş sarımsak (ezilmiş)(ben 2 diş sarımsak kullandım )
* 7,5 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 yemek kaşığı salça
* 2 tatlı kaşığı toz kırmızı biber
* köftenin üzerini süslemek için 1 demet maydanoz(isteğe bağlı)

Yapılışı:

* Bulguru geniş bir kaba koyup , tuzu katın. Bir su bardağı suyu ara ara serperek 10- 15 dakika yoğurun.
* Unu katın.2/3 su bardağı su ilave ederek 10 dakika daha yoğurun.Üzerine bez kapatın. Su ile ıslatarak fındık büyüklüğünde köfteler yuvarlayıp, ortalarını çukurlaştırın.Köfteleri delikli süzgece yerleştirip, kapağını kapatın, kaynayan suyun buharında pişirin.
* Sosunu hazırlamak için,yağı ısıtıp sarımsağı ekleyin.Biraz çevirip , salçayı ilave edin kırmızı biber serpin,haşlama suyundan yarım bardak kadarını sosa ekleyip bir taşım kaynatın.
* Pişen köfteleri içine koyup birkaç dakika daha kaynatın.Maydanozu ince doğrayıp köftelere karıştırın.